Bu, bu topraklarda yaşayan herkesin ortak duasıdır.
Ancak iş terör örgütü PKK’ya, elebaşı Apo’ya ve onun siyasi uzantılarına gelince, tablo kökten değişiyor. İşte tam da burada milletin feraseti devreye giriyor. Çünkü bu mesele sadece bir “barış” talebi değil; onur, ahlak, vefa ve akıl meselesidir.
Millet, Mehmetçiğini arkadan vuran hain kurşunu reddeder.
Millet, katille pazarlığı kabul etmez.Son günlerde sıkça dillendirilen bir iddia var:
“Halkta Terörsüz Türkiye’ye destek %70, Apo devreye girince destek %10’a düşüyor.”
Burada büyük bir yanlışlık, hatta bilinçli bir algı çarpıtması söz konusu.
Soruyorum:
Halkın %70’i terörsüz Türkiye isterken, geri kalan %30’u terörlü bir Türkiye mi istiyor?
Böyle bir soru da, böyle bir sonuç da başlı başına bir mantık faciasıdır. Bu ya anket tekniği cahilliğidir, ya safdilliktir ya da açık bir algı mühendisliğidir.
Toplumun varlık ve birlik iradesini %70–%30 diye bölmek;
devasa bir kitleyi eli kanlı örgütlerle özdeşleştirmeye kalkmaktır.
Bu, koca bir yalandır.Türk’ün de Kürt’ün de “Terörsüz Türkiye” talebine desteği tamdır. Çünkü bu talep etnik değil; insani, vicdani ve ahlaki bir ortak iradedir.
Evet, Apo devreye girince sürece destek veren küçük bir kesim vardır. O kesim de ne yazık ki; katilden medet umanlar, terör örgütüne yaslananlar, vicdanını askıya alanlar, siyasi çıkar peşinde koşanlar ve emperyalizmin taşeronluğuna soyunanlardır.
Silahların susmasını istemeyenler ya da “silahlar sussun” umudunu silah gibi kullanarak siyaset yapanlar; bilerek ya da bilmeyerek Türk ile Kürt’ü karşı karşıya getirmeye çalışmaktadır.
Asıl kandan beslenenler bunlardır. Asıl kaostan ikbal devşirenler, şiddeti siyaset aracı haline getirenler bunlardır.
Şunun altını özellikle çizmek gerekir: PKK’nın işlediği hiçbir cinayet, Türk halkı tarafından Kürt kardeşlerimize mal edilmemiştir. Hiçbir zaman da edilmemiştir.
Ama bugün siz; terör örgütünü, elebaşını ve siyasi uzantılarını bütün Kürtlerin temsilcisi gibi sunarak, bütün Kürtleri PKK’nın arkasına hizalamaya kalkarak en büyük kötülüğü Kürt kardeşlerimize yapıyorsunuz.
Bu yapılar; insani, imani, vicdani ve ahlaki hiçbir karşılığı olmayan, marjinal ve silah bağımlısı yapılardır.
Aklı, vicdanı, sağduyusu, irfanı ve basireti olan herkes şunu ister: Silahlar sussun, analar ağlamasın, artık kan dökülmesin.
Ama aynı akıl ve vicdan şunu da bilir: Bu iş; Apo’yla, DEM’le, Kandil’le, YPG/PYD’yle olmaz.
Çünkü bu yapılar “Terörsüz Türkiye”yi bir barış zemini olarak değil; zamana yayılmış, çok katmanlı bir parçalama fırsatı olarak görmektedir.
Bu bir barış süreci değildir. Bu, sahada adım adım işletilen bir parçalama senaryosudur.
Suriye’de PKK’ya devletçik kurdurulurken,
Şam üniter egemenliğini kaybederken,
Türkiye oyalanmaktadır.
ABD himayesinde;
kimlik ve kavram istismarıyla,
Fırat’ın batısına, Şam’a, Akdeniz’e uzanan bir hat örülmektedir.
Irak ve Suriye gevşetilmekte,
kuzey ve kuzeydoğu hatları birleştirilmektedir.
Sıranın kime geleceği ise açıktır.
Bugün sahada olan biten şudur:
PKK güç tahkim ediyor,
meşruiyet devşiriyor,
sızıyor, nüfuz ediyor.
Türkiye oyalandıkça terör kapasitesi artırılıyor.
Bu tabloyu görmemek mümkün değildir.
Millet silahların susmasını ister.
Ama kandırılmayı istemez.
Terörle pazarlığı asla istemez.
“Pazarlık yok, taviz yok” denilirken verilen görüntüler;
terör örgütlerinin arsız talepleri
milletin aklına, vicdanına ve onuruna hakarettir.
Bu;
zaman tuzağıdır,
kavram tuzağıdır,
algı tuzağıdır,
meşruiyet tuzağıdır.
Milletin tamamı Terörsüz Bir Türkiye istiyor.
Ama terörle değil.
Kandırılarak hiç değil.
Millet;
varlığı, birliği, onuru, vicdanı ve geleceği adına
gerçek bir irade
ve gerçek bir çözüm görmek istiyor.
