Bugün, 13 Aralık 2025 Cumartesi

Abdullah Ağar


Irak’ın Kuzeyinde Türkiye bağlantılı Sibernetik Deprem:

Terör-Terörsüz Türkiye-Aşiret-Vekil Güç-Enerji ve Jeo/Teo Gerilimde 6 Sancılı Gün-


Türkiye’deki Terörsüz Türkiye süreci…

  • İran-İsrail/ABD çatışmasının Irak’ın kuzeyine taşınması,
  • Irak kuzeyi Khor Mor gaz sahasına yapılan saldırılar,
  • Peşmerge-Herki Aşireti ağır çatışması,
  • Barzani’nin Türkiye’nin sinir uçlarını test eden saldırı tüfekli Peşmerge show’u,
  • Terörün Kandil ve Suriye düğümlerinden yapılan açıklamalar.
    Nasıl anlamlandırmalıyız?
    ///
    Uyarı ve Niyet: Bu analizi “gürültüyü ayıklayıp” gerçek resmi görmek isteyenler için hazırladım. 6 gün sürdü. Ağırdı, zordu, çok düğümlüydü, ama değdi. Umarım okuyan herkesin hem bakış açısını genişletir hem de stratejik okuma kapasitesini güçlendirir. Metin doğal olarak oldukça uzun. O yüzden konu konu numaralandırdım. Bir bütünün parçaları olsa da; “Khor Mor Saldırıları (-1-) Herki-Barzani Çatışması (-2-) Biz nasıl okumalıyız ara bölümü (-2,5-) Barzani’nin Cizre’deki Peşmerge Show’u (-3-) PKK’nın Üçlü “Mahşer Bildirisi”: Bese-Serda-Malazgirt (-4-) Son Durum okuma: (-5-) numaralı bölümlerin altında.
    Hazırsanız, başlayalım.
    Önce olayları anımsayalım:
  • 26-29 Kasım 2025: Irak’ın kuzeyi Süleymaniye Çemçemal bölgesinde Khor Mor (Kor Mor) gaz sahasına dron/roket saldırıları,
  • 27-30 Kasım 2025 - 1 Aralık 2025: Erbil/Bradost hattı Herki Aşireti ile KDP/Peşmerge unsurları arasında ağır çatışma.
  • 30 Kasım - 1 Aralık 2025: Mesut Barzani’nin Cizre ziyareti/konferansı; Uzun namlulu Peşmerge Show! Amaç ne, mesaj kime?
  • 29-30 Kasım 2025: PKK’nın sözde “Üçlü Mahşer Bildirisi”: Bese–Serda–Malazgirt. Sonra bu koroya (6 Aralık 2025) Suriye’den Ronahi kod İlham Ahmed’inde katılması.
    Temel tespitim şu: Bu güncede bölgede yaşanan bütün bu olaylar raslantısal, birbirinden kopuk, münferit olaylar değil, aynı ağın farklı düğümlerindeki eşzamanlı hareketlerdir. Her biri diğerinin oluşturduğu boşlukta, devreye giren karşılıklı tetikleme üretmiştir.

///

(-1-)
Khor Mor Saldırıları: Enerji Düğümüne Atılan Dinamit.
26-29 Kasım 2025: Khor Mor (Kor Mor)’daki gaz sahası ve tesislere dron/roket saldırıları yapıldı. Üretim durdu, bölge genelinde geniş elektrik kesintileri (%80) yaşandı ve büyük yangın çıktı. Saldırıyı kim yaptı, hala meçhul:

  • IŞİD’mi?
  • PKK’mı?
  • Haşdi Şabi, Şii Milisler mi?
  • Kürt silahlı gruplar, Kürt aşiretler mi?
  • Sonu KDP’nin HSS istemesine varan bir sahte bayrak operasyonu mu?
    Üç gün önce bazı bilgileri sızdırılan Bağdat raporunda saldırının Tuzhurmatu’nun doğu bölgelerinden Grad füzeleriyle yapıldığı yazıldı. Bölgeyi takip edenler bilir, o alanda IŞİD ve PKK vardır. Bu önemli bir veri, ama ben bu saldırıya temelde “kim yaptı” bilmecesi çözmekten ziyade “ortam nasıl oluştu(ruldu), kim nasıl yararlandı, kim hangi mesajı veriyor, kim hangi mesajı alıyor” üzerinden okumak gerektiğini düşünüyorum.
    Khor Mor gaz sahasına yapılan saldırı (gelecekte Türkiye’nin de dahil olabileceği) KDP-BAE-ABD’nin Irak’ın kuzeyinde geliştirdiği enerji mimarisine atılan bir dinamittir. KDP için ise stratejik omurgasına/otoritesine bir saldırıdır. İnşa edilen bu enerji kalkanı kırılırsa KDP’nin bölgesel ağırlığı zayıflar. O nedenle bu tesisleri vurmak; KDP’nin hem iç meşruiyetini hem dış pazarlara dönük projeksiyonunu zayıflatmayı amaçlayan bir “koşullandırma” hareketidir.
  • İran duruma; Irak bana olan gaz bağımlılığından kurtulmasın, Türkiye-KDP-BAE-ABD gaz koridoru oluşmasın, KDP güçlenmesin, KYB zayıflamasın-payı erimesin, BAE destekli ABD-İsrail inisiyatifi bölgede gelişmesin, enerji üsleri oluşmasın gözüyle bakar.
  • PKK için ise bölgedeki enerji damarlarına saldırı; enerji altyapısını hedef alarak koz yükseltme arayışının bir parçasıdır, KDP’nin devletleşme/yayılma kapasitesine bir darbedir, KDP’nin güvenlik kredibilitesi zayıflatmadır, Irak ve Suriye’de PKK’nın dominant güç olduğunu gösterme hamlesidir.
  • KYB-Talabani ise meseleye; enerji paylaşımında geri itilme, bölgesel hakimiyet kavgasında Bağdat merkez dahil alan inisiyatiflerini kaybetme, kendi alanında erime korkusu/refleksleri üzerinden bakar.
  • Sahte bayrak olasılığı; Irak’ta her zaman mümkündür, çünkü asimetri, enerji, aşiret, mezhep, tarikat, terör ve istihbarat örgüleri iç içedir. Sonuçta burası Irak’tır. Yani “Beled el nifak ve şikak”tır. Yani düşmanca ayrılığın ve iki yüzlülüğün (fitnenin) toprakları. Burada şey olabilir.
    Ne inkar edeyim, Gradlı saldırıdan sonra (nasıl alaka kurdularsa) yerel yönetimin Irak egemenliğine rağmen HSS talebi yükselince bunu düşünmeden edemedim.

///

(-2-)
27-30 Kasım 2025 - 1 Aralık 2025: Herki aşireti ile KDP/Peşmerge unsurları arasında şiddetli çatışmalar:
Herki Aşireti, başta Türkiye-İran-Irak üçgeni, Türkiye sınırına yakın yerlerde, Akra ve Revandüz bölgelerinde, Erbil ve Duhok’ta yaşar. 10 bin kadar silahlı, 50-60 civarında nüfusları vardır. Herki aşireti Barzani’nin tam kontrol etmek istediği Türkiye sınır hattında yerleşiktir. Aşiret ayrıca Bradost-Sidekan ekseninde tarihsel olarak güçlüdür. Türkiye ve İran’da organik aşiret bağları vardır.
Khor Mor’un saldırıya uğradığı günlerde, KDP-Herki Aşireti hattındaki sürtüşmenin artması tesadüf değildi, saldırıdan sonra KDP doğu sınırında hızla aşiretleri hizaya sokma operasyonu başlattı. Bu yüzden Herki-KDP çatışması, (seçim vaatleri tutulmadı, iş-ihale alamadık maske mazeretiyle içiçe) Khor Mor gaz sahasını kontrol eden güç mimarisiyle bağlantılıdır. Herki’nin çatışmalar sırasında rafineri ve diğer altyapıyı vurma tehditleri, bunu teyit eden diğer bir parametredir.
Ayrıca KDP son iki yıldır “Aşiret özerkliklerini küçültüp tek merkezli Peşmerge kontrolü” stratejisi izliyordu. Herki, Bradost ve Zibari gibi aşiretler ise bu merkezileştirme girişimlerine direniyordu. Yani bu çatışma aynı zamanda “Barzani’nin bölgesel otoriteyi tekleştirme operasyonu”nun bir parçasıdır. Bütün bu olanları; Barzanilerin Khor Mor etiketli sınır-geçiş-kaynak kontrolünü sağlama hamlesi olarak okumak gerekir.
Herki-Barzani (KDP) çatışmalarının nedenini sanırım şimdi daha net görsek bile, bu dahi eksik kalır. Çünkü bu iş çok daha derindir. Herki-KDP çatışması daha derinde: Türkiye’yi, ABD’yi, İsrail’i içine alan (hatta çeken) “Enerji-Aşiret-İran-PKK dörtlü kesitidir.” Basit bir aşiret-menfaat kavgası değildir. Bu çatışmalar enerji-sınır-sızma-otorite merkezli gerçekleşmiştir.
Barzani/KDP; aşiret özerklikleri daraltıp tek merkezli Peşmerge komutası kurmak, Türkiye sınır hattını tek elden kontrol etmek, PKK’nın aşiret kumaşındaki boşluklarını kapatmak, diğer güç/aşiret odaklarını arkasında hizalamak, “Terörsüz Türkiye” okumasında Suriye-Irak-Türkiye Kürt inisiyatiflerinde/tabanında primer aktör olduğunu ‘ilgililere’ göstermek/ispatlamak ister. (Çünkü geleni, heybenin dibindeki turpu o da görüyor!)
PKK ise uzun zamandan beri, Zibari ve Herki gibi Türkiye sınırındaki bazı aşiretleri ‘nötralize’ etmek ve kendi istediği gibi hizalandırmak istiyor. Sınır hattında kırıklar ve kontrol boşlukları üretip, Türkiye’nin derinlikte yürüttüğü ve gelecekte olası derinleştireceği operasyon hattını bozmayı amaçlıyor. Yani bu PKK için bir durum güncellemesi ve gelecekte olası TSK operasyonları zorlaştırma/engelleme arayışı.
/
Yeri gelmişken sinir ucumuzu uyaralım: “Biz Türkiye’de ‘Terörsüz Türkiye’ süreciyle oyalanırken, PKK ‘hep yaptığı gibi’ bu çatışmasızlık sürecinde de yine boş durmadı ve geleceğe yönelik son derece sinsi hamleler/hazırlıklar yaptı. Bu da bunlardan biri. Bilmeyenler, yeni öğrenenler ya da terörü siyasette-medyada oynanan bir reyting/popülarite/çıkar oyunu olarak görenler için hatırlatalım; PKK, şu an algıda başka, yazılımda başka, gerçekte başka bir oyun oynuyor. Siz onun oyununu; kan akmasın umudunu silaha dönüştürdüğü algılar üzerinden okuyorsunuz. Oysa PKK bu çatışmasızlık sürecini bir fırsat olarak gördü ve bu çerçevede son 6 ayda Sidekan-Bradost hattına terörist gruplar sızdırdı, Herki aşireti içinden bazı gruplarla “düşük yoğunluklu temas” kurdu ve Barzanilere karşı aşiret dirençlerini kendi lehine geliştirmeye çalıştı.
KDP’de doğal olarak bunu “tehdit” olarak okudu. Dolayısıyla çatışma, PKK’nın aşiretler üzerinden KDP’ye sızma girişimine karşı hamle olarak ortaya çıktı.
Peki meselenin dip noktasına ulaştık mı?
Hayır, ama dipteki ayak izini görmeye de artık oldukça yakınız. O zaman şimdi asıl sorunun zamanı: “İran bu işin neresinde? İran ile Herki arasında ne tür bir bağ, ne tür bir yaklaşım var?”
Önce teorik gidelim, sonra pratik yapalım: Herki aşiretinin İran’la tarihsel geçişkenliği bilinen bir gerçek, KDP’nin de bu durumu “İran üzerinden dolaylı etki” olarak okuması da sadece bu nedenle bile son derece doğal. Benim elimde somut veri olmasa bile KDP istihbaratı Parastin’in elindeki veriler sağlamdır ve bu bağı çoktan kurmuştur. Kurmasa zaten KDP Herki’nin üzerine böyle gitmez, diğerlerinden ayırmazdı. KDP meseleyi temelde bir egemenlik meselesi, İran’ın aşiretler üzerindeki etkisini dizginleme-bağlarını kopartma-zayıflatma, sızma/etki girişimleri engelleme meselesi olarak okuyor. Yani artık o da Herki üzerinden iradesini gösterme, egemenliği pekiştirme, kırmızı çizgisini çizme/gösterme peşinde.
Peki İran gerçekten ne kadar bu işin içinde?
Yine önce teorik. Bölgeyi çalışan herkes, İran içinde olmasa şaşırır zaten. Özellikle Gazze savaşından, ABD’nin yığınağını Irak’ın kuzeyine kaydırmasından beri asiller ve vekiller Irak’ın kuzeyinde harala gürele yeni pozisyonlar, inisiyatifler arıyor, geliştiriyor.
İran:

  • Irak’ın İran’a enerji bağımlılığını devam ettirmek ister. (Khor Mor inisiyatifi gelişirse İran iki damardan (Serpil-Bağdat, Ahvaz-Basra) Irak’a sattığı gazı satamaz, petrolünü Irak petrolüne karıştırıp yaptırımları delemez.
  • Önce bölgenin, sonra Irak’ın KDP-ABD-BAE (DanaGas) üzerinden bir gaz-enerji mimarisini istemez.
  • KDP’nin Türkiye ile yeniden güçlenen enerji hatlarını, özellikle (gelecekte) doğalgaz ihracatını engellemek ister. Çünkü bu olursa, Türkiye’nin İran’a gaz bağımlılığı azalır, Türkiye Hup’ı gelişir ve Irak gazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşır.
  • KDP’yi aşiretlerle çevirmek ister.
  • KDP’nin Türkiye’yle entegre sınır denklemini bozmak ister.
  • PKK’yı “bir denge unsuru” olarak kullanmak ister.
  • KDP’nin ABD-İsrail hattına fazla yaklaşmasını baskılamak ve gözdağı vermek ister.
    O zaman bir sonuç cümlesi kuralım: Herki-Barzani çatışması İran’ın KDP üzerindeki baskısına verilen bir “KDP alan temizliği” karşılığıdır.
    O zaman şimdi Herki-KDP çatışmasıyla ilgili bir ara tespitte bulunalım: “Bu çatışma üç gücün (ABD-İran-Türkiye) bilek güreşinin sahadaki mikro yansımasıdır.”

///

(-2,5-)
Peki biz kendi adımıza bu oyunu nasıl okumalıyız?
PKK, KDP’yi zayıflatmadan Suriye kuzeyindeki devletleşme sürecini tamamlayamayacağını ve Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeydoğusuna istediği gibi bağlayamayacağını/maliyetin artacağını/kazanımların azalacağını/pastanın paylaşılmak isteneceğini biliyor. İran ise KDP’nin doğalgaz oyununa dahil olmasını istemiyor. Çünkü alan (KYB-Şii Milis-PKK üzerinden Süleymaniye-Kerkük hattı) onun etki alanı, çok gaz; dolayısıyla çok para ve güç var. KYB-Talabani ekseni de KDP’nin sınır hattını güçlendirmesini de Kerkük-Süleymaniye’de inisiyatif arayışını da tehdit olarak görüyor.
Yani orada KDP’yi ortasında kaldığı tam bir Bermuda (İran-KYB-PKK) üçgeni durumu var! Aynı zamanda bu üçlü, KDP’nin aşiretler üzerindeki otoritesini kırma konusunda da hem fikir. Ve bölgenin artık çok önemli bir özelliği daha var: Bölge artık tam bir İran-ABD rekabet/çatışma alanı.
/
İran’ın amaçlarına da bir bakalım: İran, olası Türkiye-Irak-KDP doğalgaz hattını baltalamak, Barzani’yi zayıflatmak, Türkiye’nin Pençe’den sağladığı kendi sınır güvenliğini ve Irak’tan (Hakurk’tan) sağladığı PKK-İran geçiş kontrolünü (askeri olarak olamasa bile) sosyolojik-aşiretsel olarak kırmak.
İşin içinde ABD’nin ve İngiltere’nin de olduğunu söylemiştik değil mi?
ABD;

  • KDP’nin güvenilebilir ortak olarak sahada güçlenmesini,
  • Güçlü bir KDP’yle İran’ın bölgedeki alan ve inisiyatiflerini daraltmayı,
  • PKK’nın devşirilmesini, yüzünü yüzüne dönmesini, bölge ve aşiretler üzerindeki etkisini kendi lehine-İran aleyhine işletmeyi,
  • Bölgeyi bir enerji-denge üssü yapmayı,
  • Kendi askeri-stratejik varlığını doğru ve etkili konumlandırmak istiyor.
    O yüzden PKK ile temasını devam ettiriyor, KYB’yi tam düşmanlaştırmıyor, KDP’yi koruyor.
    /
    Şimdi önemli, hatta can alıcı bir ayrım yapalım ve ABD-İngiltere ikilisinin burada farklı/rakip pozisyonlarda durduğunu görelim. İngiltere, KYB-Süleymaniye hattını kendi alanı olarak tutmak istiyor.
    Zira KYB/Talabani son bir yılda kendini;
  • (İran gazı dahil-gelecekte) alternatif hatla Türkiye’ye çıkarmanın garantörü,
  • PKK’ya Süleymaniye’de istediği alanı açan yapı,
  • Kerkük’ü yeniden alma hayalinin merkezi olarak konumlandırdı.
    Jeopolitik oyunun mikro ölçekte nasıl oynandığını görebiliyor musunuz? Buraya bir de Kerkük petrol rehabilitasyonunu İngiliz BP’nin aldığını ve bunun bir KYB-İran zaferi olduğunu not edin lütfen.
    İngiltere;
  • KYB üzerinde,
  • PKK üzerindeki kurumsal akıl bağlarında,
  • İran ile gizli diplomatik temaslarda,
  • Türkiye’nin süreç dinamikleri ve aktörleri üzerinde,
  • ABD ile “nüfuz paylaşımı” rekabetinde aynı anda rol oynuyor.
    Bu nedenle İngiliz aklının karanlık odalarındaki karar, sahanın bütün dengesini bozabilir. Bu 5’li pozisyon alma, İngiltere’nin: “dengeyi bozan, bozulan dengeyi yöneten” klasik istihbarat stratejisidir.
    Ve ‘birazdan geleceğiz’ bu işin içinde Türkiye-Barzani bağını kopartmak, Barzani’yi başka bir eksene çekmek olabilir.
    O zaman artık biraz daha derine bakmanın zamanı gelmiş olmalı.
    Yani Barzani’nin Cizre showu, Cizre showuna sert Ankara tepkisi, Ankara tepkisine sertten sert Barzani tepkisi ve bir sessizlik, suhulet arayışları. Ama olan oldu. Mesajlar verildi, alındı. Eksen değişikliği oyununun riskleri, örneğin PKK’yı kazanalım hayaliyle uğraşırken, Barzani’yi kaybetme riski kendini gösterdi.
    ///
    Minik bir parçasına dokunduğumuz sahadaki bu şeytani oyunlar içinde sanırım beklentileri en masum olan yine Türkiye. En masum, ama en sıkışmış ve en tehlikeli aktör!
    Türkiye;
  • Sınır, ulaşım ve Arap havzasına erişim güvenliğini sağlamak,
  • PKK’yı sınırdan ve derinlikten temizlemek,
  • Terörün Suriye-Irak geçişlerini kırmak,
  • İki ülke kuzey bütünleşmesini engellemek,
  • Gaz ve enerji projelerini korumak,
  • K-Y boru hattına yeniden işlerlik kazandırmak,
  • Kalkınma yolu projesini korumak ve inşasını sağlamak,
  • Irak Türkmenlerini korumak,
  • KDP’nin zayıflatılmasını engellemek.
  • İran-İsrail/ABD savaşının Kuzey Irak’a yığılmasını kontrol etmek.
    Türkiye’nin niyeti temiz; ama oyun çok kirli.
    Gazze savaşının devamı, ABD’nin de merkezdeki (Bağdat) yığınağını Irak’ın kuzeyine çekmesiyle artık bölge gizli paydası “İsrail-İran Savaşı” olan “enerji-koridor-aşiret-terör-mezhep-diğer vekil-jeo/teopolitik” eksenli bir savaş-mücadele ve çatışma alanına dönüşüyor.
    O zaman gelişen bu durum Türkiye’nin yaklaşımlarını ve operasyonlarını artık daha farklı bir sibernetik modda yürütmesini gerektiriyor:
  • Jeopolitik pozisyon güncelleme ve güven tazeleme,
  • İradesini netleştirme,
  • Caydırıcılığını kullanma iradesini gösterme,
  • Enerji koruma zırhı,
  • Kalkınma yolu koruma zırhı,
  • Aşiret denge yönetimi,
  • Mezhep fitnesi denge yönetimi,
  • Aşağıda angaje olmamış hemen hiç Kürt-Arap kalmadığını gerçeğini görerek, çokta hayal kurmadan Türkmen-Kürt-Arap denge yönetimi,
  • Derinlikli PKK baskılaması,
  • ABD ve İran’ın hamlelerini öngören karar algoritmaları,
  • İran-İsrail/ABD jeopolitik mücadelesinin en kritik-en yakın alanlarından birini doğru okuma ve zamanında etki.
    Pençe kıyı başının, Bağdat Büyükelçimizin, Musul ve Erbil Başkonsoloslarımızın değeri ve etkinliği eskisinden çok daha büyük.
    Coğrafya artık sadece terör üzerinden okunan bir harita parçası olmaktan çok daha öte Türkiye’nin varoluşsal geleceğini ilgilendiren bir karar matrisine dönüşmüş durumda. Irak’ın kuzeyi artık sadece bir terör ve enerji sahası değil, dört savaşın aynı anda yaşandığı bir düğüm bölgesidir:
  1. İran-İsrail/ABD teo/jeo savaşı,
  2. İran-ABD vekil savaşı,
  3. PKK-KDP hâkimiyet savaşı,
    3. Aşiret-Enerji-Koridor savaşları.
    Ve ilginç bir şekilde Türkiye bu dört çatışmanın tam ortasındaki tek düzenleyici güç durumundadır.
    Bu coğrafyanın gücüdür.

///

(-3-)
Barzani’nin Cizre’de Saldırı Tüfekli Peşmerge Show’u
ya da
Barzani’nin Sinyal Diplomasisi:
Mesud Barzani yetkilerini yeğeni Neçirvan ve oğlu Mesrur’a devretmiş olsa bile hala IKBY Behdinan alanının temel/taşıyıcı kolonu, politik-sivil ve dini figürüdür ve askeri-istihbari kapasitesiyle sahada “askerî” görüntü verip geri çekilmeden siyasî kazanım arayan bir akıldır. Barzani milliyetçiliğe/ırkçılığa karşı çıkan bir dini-tasavvufi figür gibi görünür, ama o kendine has “dini-tasavvufi-etnik Kürtçü-hatta mikro etnik klancı-aşiretçi ve ulusalcı” hibrit bir yapıdır. Bu aynı zamanda onu hem PKK’dan hem de KYB’den ayıran bir kimliktir. Kendini Kürt ulusal davasının doğal merkezi ve lideri olarak görür. Ve Cizre’de de tam da bunun gereğini yapmaya soyunmuştur.
Ankara Barzani üzerinden bir denge kartını göstermek isterken, Barzani kendi oyununu oynamıştır. Ve Ankara tepkisine son derece yüksek perdeden verilen karşılığın bir amacı vardır:

  • KDP’nin uluslararası zeminde yerini sağlamlaştırmak,
  • Çığlığını duyurmak,
  • Ve belki de Türkiye’nin gözünü açmak!
    Bence Türkiye’deki karar vericiler “Terörsüz Türkiye Sürecinin” Ortadoğu’da nasıl okunduğuna, bölgede nasıl görüldüğüne bir bakmalılar. Körfez savaşını-abluka/ambargo/dizayn yıllarını-Irak’ın işgal ve istilasını-iç savaşları-vekalet savaşı, Daeş’i ve PKK’nın yükseltilişini birebir yaşamış olanlar, siyasi aklı-hafızası ve pratiği son derece diri ve yüksek olan coğrafyanın siyasi elitleri-üst akılları-akilleri Türkiye’deki “Terörsüz Türkiye” sürecinin nereye gidebileceğini okuyor ve pozisyonlarını alıyor. Barzani’de onlardan biri. ABD’nin Irak’ta ancak işgal ederek geliştirebildiği “parçalanmış” siyasi-kültürel-idari yapının kokusunu alınca, stratejisi de ona göre olacak elbet.
    Yani Türkiye’nin kurduğunu düşündüğü “Terörsüz Türkiye” paradigması, bölgede bölgesel güç boşluğu, yeniden paylaşım, sınır devri, nüfuz kaybı ihtimalleri üzerinden okundu. Bunun nereye evrilebileceğini düşünüyorlar. Türkiye henüz bunun “algısal etkisini” tam ölçmüyor olabilir, ama bilmelidir; Ortadoğu aklı değişimi bizden çok daha önce okur!
    /
    Şu silahlı Peşmerge ve bere meselesi Türkiye’de çok konuşuldu. Bizim bordo bereli Özel Kuvvetler ve 2003 Çuval Hadisesi üzerinden bazı atıflar yapıldı, anlamlar arandı. Biraz güldüm. Çünkü Peşmergelerin beresi bordo değil, kırmızı, hatta cart kırmızı.
    Ve o cart kırmızı berenin Peşmerge kültünde bazı karşılıkları var:
  • 1960-70’li yıllarda gelişen İran destekli gerilla geleneği,
  • Direniş ve şehadet kültü,
  • Aşiret üstü otorite olma iddiası.
    Yani KDP Peşmergesine özgü cart kırmızı bere: KDP’nin kendisini “Kürt ulusal davasının doğal merkezi” olarak sunmasının görsel sembolüdür.
    Şimdi siz bunun yanına ABD menşeili saldırı tüfeklerini koyun.
    Bir de eli tetikte Peşmergeleri.
    Mesajı okuyabiliyor musunuz?
    /
    Barzani’nin Türkiye topraklarındaki bu teopolitik hatta tarih çarpıtmalı temalar barındıran etkinliğe ‘kırmızı bereli-ABD menşeili saldırı tüfekli’ Peşmergelerle gelmesi; bir hata değil, bir sinyaller dizisidir.
  • Türkiye’nin sinir uçlarını test eder,
  • Dikkati buraya ve coğrafyaya çeker,
  • KDP tabanına “güvenlik sağlayıcı, güçlü lider” mesajı taşır.
  • Enerji gelirlerini, siyasal nüfuzumu ve aşiretler üzerindeki hükmümü koruyacağım sinyali üretir.
  • Sözde 4 parçalı, olası bütünleşik coğrafyanın baş aktörlük mesajını küresel ve bölgesel aktörlere iletir. Türkiye parçalanırsa bölge benim bölgem, taban benim tabanım mesajı verir.
  • Özelde de ABD-İngiltere’ye şunu söyler: İş oraya giderse ABD’nin gücü, İngiltere’nin kavramları-teopolitik aklı ve benim vekaletimde bu işi biz yaparız!

///

(-4-)
PKK’nın Üçlü “Mahşer Bildirisi”: Bese–Serda–Malazgirt:
PKK’nın Kandil mahreçli üç kirli kilit düğümü aynı anda konuşuyorsa, orada “tesadüf” değil sibernetik bir eş zamanlama vardır.
29-30 Kasım 2025: Önce Bese Hozat, Serda Mazlum Gabar ve Amed Malazgirt’in (uluslararası ajanslar dahil) yaptıkları açıklamalara bakalım.

  • Bese Hozad’ın dediklerini ve ne anlama geldiğini yazmıştık, okumak isteyenler için aşağıdaki linkte var. https://x.com/abdullahagar2/status/1995082797564797420?s=20
  • Şimdi YJA Star sözde merkez karargâh komutanlık üyesi Şerda Mazlum Gabar: O’nun ağzından; “Önderlik içeride olduğu sürece Kürt halkı özgür olamaz; biz gerillalar da kendimizi özgür hissedemeyiz. Özgürlüğe giden yolumuz, önderliğimizin özgürlüğünden geçer.”, “Biz mücadeleyi farklı yöntemlerle sürdürebiliriz; ancak gerilla bitmez.”
  • Şimdi de PKK’nın silahlı kanat HPG’nin üst düzey elebaşı Amed Malazgirt kod Fehmi Atalay: Onun ağzından; “Silahlarımızı teslim etmedik ve bunu sembolik olarak yaktık. Hiç kimse Öcalan'ın gücünü inkar edemez. Devlet Öcalan'ın ayağına geldi; PKK’nin büyüklüğü buradan geliyor” dedi.
    /
    Ne kadar acı değil mi? “Devlet Öcalan’ın ayağına geldi!”
    Ve bu terörist başı bunları nerede söyledi biliyor musunuz? PKK’nın kendini fes ettiğini ilan etmesinden sonra kutladıkları PKK’nın 47. kuruluş yıldönümünde! Hem de Kandil’de, ana karargah mağarası Zergele’de, saldırı tüfekli büyük bir show eşliğinde. Türkiye ile alay edercesine.
    Paralel bir başka konuşmasında da Fransız AFP’ye röportaj vermiş: Oralarda da o da Bese Hozat gibi son derece tehlikeli şeyler söylüyor. “Bizim iki temel talebimiz var. Bunlardan biri Önder Apo'nun özgürlüğü ve bunun yasal güvencesinin olmasıdır. İkincisi ise Kürt halkının Türkiye anayasasında resmi olarak kabul edilmesidir.” “Öcalan serbest bırakılmadıkça başka adım atmayacağız, Türk devletini bekleyeceğiz; adım atması gereken taraf onlardır, atılması gereken ilk adım Önder Apo’nun özgürlüğüdür.”
  • Son dakika: (6 Aralık 2025) Suriye’deki YPG/PYD’nin elebaşlarından İlham Ahmed’de benzer vaat-tehdit, havuç-sopa yaklaşımıyla bu “Apo’yu özgür bırakın” kervanına katıldı: Onun ağzından; “Eğer (Apo) özgür olsaydı, barış üzerindeki etkisi daha büyük ve daha hızlı olurdu. Tutukluluk durumunda hızlı adımlar atmak mümkün değildir ve bu durum barışın önünde engeller yaratmaktadır.”
    ///

(-5-)
Son Durum Okuması:
Şimdi de bu öne çıkan 3 Kandil ve bir Haseke piyonu üzerinden kısa ve bütünleşik bir değerlendirme yapalım: (Bunların neden öne çıkarıldıkları, Karayılan, Bayık, Kalkan ve Karasu gibi bildik terörist elebaşlarının bir anda ortadan kayboluvermesi, bu yeni nesil teröristlerin etkileri, güçleri, misyonları, vizyonları, özellikleri, bağları ve sorumlulukları başka bir analizin konusu olsa da buraya girersek, çok uzatıyor ve merkez konsantrasyonu kaybederiz.)
Kısaca toparlayalım:
Bu üçü sadece farklı rollerde değildir. Bu bir aritmetik dizilimdir.
Bese Hozat : Stratejik karar düğümü,
Serda Mazlum Gabar : Taktik ateş düğümü,
Amed Malazgirt : Algı ve meşruiyet geliştirme düğümü.
Bir de şimdi bunlara Suriye’deki İlham Ahmed’i eleyeceğiz: İlham Ahmed, Suriye’de PKK’nın siyasi arayüzü olarak tasarlanmış, ABD’nin bölgesel algoritmasına bağlanan, Ankara’yı kuşatmak için kurulmuş hatların ana düğümünü yöneten proxy-operatördür.
Terör Örgütü PKK ve ardılı akıl, bu 4 proxy aktör üzerinden;

  • Teröristbaşı Apo’nun özgür bırakılmasını dayatıyor. Başarabilirlerse büyük bir zafer kazanacaklarını düşünüyorlar. Düşünsenize birkaç ucuz show (silah yakma-kendimi fes ettim açıklaması), üç beş teröristin ancak saklanarak tutunabildiği “Türkiye dağları ve Pençe hrk alanlarından çekildik” açıklamasıyla stratejik algı oyunu ve kan akmasın umudunu silaha dönüştürmeyle, hiçbir şey kaybetmeden ve süreci bir fırsata çevirip sayısız kazanım elde ederek (bunları yazacağım) Apo’yu ve diğer teröristleri serbest bıraktırmak. Evet, bu olursa PKK gerçekten büyük bir zafer kazanmış olur ve bunu çok iyi kullanır.
  • Devletle statü, denklik istiyorlar.
  • Devletin içine otorite virüsü atıyorlar.
  • Önceden Kürt’le-Türk’ü birbirine düşman etmek isterlerdi, şimdi oynadıkları oyunla Türk’le-Türk’ü birbirine düşman ediyorlar. Yetmiyor, siyasi eksen değiştirip Türk’le-Türk’ü düşmanlaştırma oyununda ortalığı altına üstüne getiriyor, sorunu istedikleri gibi derinleştiriyor ve şimdi bunları da kullanarak derinleştirmeye, bir sonuca ulaşmaya çalışıyorlar.
  • Uluslararası alanda meşruiyet arıyorlar.
  • Aramızdaki “taraflar arasındaki savaştır” kabulü istiyorlar. (-terörle mücadele değil-)
  • Türkiye için çözüm umudu, PKK için ise çözülme arayışı anlamıma gelen ‘Terörsüz Türkiye’ sürecini manipüle etmek, derinleştirmek istiyorlar.
  • Apo’yu masaya geri sürmek istiyorlar.
  • Suriye’deki PKK’yı kotarmak, gözden ve etkiden kaçırmak, özellikle orada devletleşmek istiyorlar.
  • Zaman kazanıyorlar. (PKK süreci-çatışmasızlığı kullanarak artık çok farklı katmanlarda/alanlarda hazırlanıyor, kabiliyetlerini geliştiriyor.)
  • KDP-Barzani’yi zayıflatmak istiyorlar.
  • ABD’ye “Asıl işlevsel-karar verici ve güç merkezi olan benim” mesajı veriyorlar.
  • İran’a da “denge unsuruyum” diyorlar.
    Bu, Kandil’in stratejik alarm modudur. Terör örgütü PKK’nın bugünkü stratejik hedefi sadece Türkiye’yi sıkıştırmak değil; Türkiye’nin karar mimarisini, toplum psikolojisini, güvenlik refleksini ve devlet içi dengelerini eşzamanlı olarak manipüle etmek ve bir iç yarık oluşturmaktır.
    Türkiye bu yarığı kapatamazsa, yarığı kapatacak hiçbir dış politika zemini kalmayacaktır.
    O yüzden esas soru artık şudur:
    Biz, çoklu merkezli bir PKK’ya karşı tek merkezli bir irade gösterebilecek miyiz?
    Yoksa çoklu saldırıya tek hat üzerinden mi karşı koyacağız?
    Bu olur mu?
    Cevap; sadece sahada değil, anlayışımızın, gücümüzün ve gücümüzü kullanma irademizin saflığında yatıyor.
    ///
    İşte böyle arkadaşlar. Artık başımıza aldığımız belanın ağırlığını görmemiz gerekiyor. PKK’nın çoklu “mahşer bildirisi” sadece bir propaganda değil; çok merkezli bir yönetim mimarisinin eşzamanlı çalıştığının ilanıdır.
    Ve şimdi şu soruyu tekrar soralım: Eğer Kandil ve Suriye Apo’yu dinlemiyorsa, kimi dinliyor? Bu dörtlü -Bese, Serda, Malazgirt ve Ronahi (İlham Ahmed)- çıkıp aynı güncede, aynı içerikte konuşması sadece bir iç refleks midir?
    Değildir kesinlikle.
    Bu durumda soru daha da derinleşiyor:
    Kararları bunlar mı üretiyor, yoksa bunlar “üretilmiş kararları” taşıyan piyonlar mı?
    Piyonlarsa onları kim güdüyor, kim hangi düğümü ne için yakıyor?
    Ve en sarsıcı gerçek şudur:
    Bu oyunda karşımızdaki asıl aktör PKK değildir.
    PKK, asıl aktöre açılan kapıdır.
    İşte gerçek çözümün anahtarı da burada gizlidir: “Terör örgütün tapusu kimdeyse, muhatap odur.”
    Ama sorun da tam olarak burada başlıyor. Çünkü bugün artık PKK’nın tek bir tapusu, tek bir kutbu yok.
    Tek bir düğüm yok.
    Tek bir komuta yok.
    Tek bir irade yok.
    2015’ten sonra örgüt “çoklu merkezli bir terör aklına” evrildi.
    Karşımızda artık: çok katmanlı, çok alanlı, çok aktörlü, çok bağlı, ÇOK KOCALI bir yapı var.
    Bu, artık bir terör örgütünden çok teröre dair bir ağ mimarisi.
    Ve bu ağ mimarisi sadece Kandil’de değil; Irak’ın uzak yakın dağlarında, Süleymaniye-Kerkük-Musul (Mahmur-Sincar) meskûn mahallerinde, Suriye’nin kuzeydoğusundaki sözde kantonlarda, İran hattındaki kapılarda, ABD-İngiltere rekabetinin tünellerinde, Avrupa’nın başkentlerinde, uyuşturucu ve kara paranın labirentlerinde, istihbarat servislerinin projelerinde ve Türkiye içindeki fay hatlarında aynı anda çalışıyor.
    Artık bu coğrafya aşiretlerin değil; büyük güçlerin çarpıştığı bir düğüm bölgesidir.
    Bugün Irak’ın kuzeyi ve Suriye’nin kuzeydoğusu artık “iki ayrı saha” değil; küresel ve bölgesel çekişmenin ortak sinir ağıdır.
    PKK terör örgütü ise emellerinden, niyetlerin, eylemlerinden vazgeçmiş bir örgüt değildir kesinlikle.
    Vazgeçtim görüntüsüyle, etkisini, etkinliğini ve varlığını pekiştirmeyi amaçlamış, form ve format değiştirmiş, Terörsüz Türkiye süreçlerinde çatışmasızlıktan yararlanıp kabiliyetlerini geliştirmeye soyunmuş şeytani bir yapıdır.
    Çözüm nedir peki?
    Bunun yanıtı aslında çok basit, ama uygulaması zordur.
    Ama devlette budur işte…
    Hayal değil gerçek, söz değil etki üreten…
    /
    Kocaları üzerinde jeopolitik gücünü kullan, bağını kır.
    ALGI, AĞ, “ALAN”, BAĞ ve DÜĞÜM ETKİNİ YAP, HAKİMİYETİNİ SAĞLA.
    Hem “Akıl ve Kalemle”
    Hem de “Akıl ve Kılıçla.”

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.